Cennetten Mucizeler

11 Aralık 2021 Cumartesi

ÖZÜNE DÖN EY İNSAN !

Son günlerde oldukça artan ruh ve enerjiye dayalı idrakler sonucunda varılan bazı noktalar beni çok düşündürmeye başladı. 


Diğer ülkeler ve farklı kültürlerin vardığı ve tüm dünyaca kabul gören kişisel gelişim kitapları ve seminerler yoluyla paylaşılan bu idrakler gerçekten de farkındalık dediğimiz yeni boyuta kapılar açmakta olsa da, malesef eksik kalan o boşluğu dolduran bir idrakle henüz karşılaşamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyorum.


Bu idraklerin ilki olan: "Evrene göndermek" konusuna değinelim isterseniz. Evrenden şunu istedim, evrene bunu gönderdim gibi "Evrene gönderme" eylemleri ve söylemleri, her ne kadar bizim kollektif bilincimize ufak etkiler yapsa da, (çünkü evren denilen sistem, toplu bilinç dediğimiz; bütün yaratılışın birbirine görünmez bir bağ ile bağlı olduğu o mükemmel yaradılıştır.) İşte evrenden gelen cevaplar, toplu bilinç sebebiyle birbirimizi hissedebiliyor ve iletişim kurabiliyor olmamızdan kaynaklanan bu yetimizle ilgili olsa da, asıl görülmesi gereken konunun önünde perde olan bir engel olarak askıda kalıveriyor dileklerimiz ve isteklerimiz "Evrene göndermek" eylemi ile.


Sanki bütün yapma ya da oldurma gücü evrene aitmiş gibi herşeyi ona göndermek ve ondan istemek malesef cüzi bir miktar frekans, enerji ve toplu bilinç gibi bize bahşedilen kişisel yetilerimize ait çalışmalarla bir noktaya kadar bize fayda sağlayabiliyor olsa da, bütün bunları bizlere bahşeden asıl güç olan ve o herşeyi dilediğimiz ya da gönderdiğimiz evreni de yaratan en büyük ve tek iktidar sahibi ALLAH C.C. ile aramıza giren bir perdedir evrene takılıp kalmak.


Evreni de yaratan gerçek güçten istemek varken, kendimiz gibi yaratılmış olan evrenle işlerimizi çözmeye çalışmak, kalemi tutan eli görmeyip direk kaleme: "yaz" demek gibi değil midir? Elin sahibi istemezse o kalem o yazıyı yazabilir mi? 


İkinci idrak ise; "önce kendini düşünmek, kendin için yaşamak" konusu. Başkalarını düşünmek ve başkalarına faydalı olmak yüzünden hayatının boşa geçtiğini düşünen ölüm döşeğindeki insanların, son anlarında evlatlarına verdikleri yanlış isyan serzenişleri.


"Bugünkü aklım olsaydı ailemin sevdiklerini yapmak için kendimi ertelemek yerine, önce kendi sevdiklerimi yapardım. Çünkü bu yaptıklarımın karşılığını hiç göremedim" şeklindeki, bir parça benmerkezciliği doğru bir davranış olarak benimsemek hatası.


Bizler, yani bir yaratıcı tarafından yaratıldığı artık kesin delillerle kanıtlanmış olan insan varlıkları, ölümün ötesinde bir yaşam olduğu bizlere bu kadar kesin ve net bildirilmişken, ruh bilimi, bedenin ötesi, diğer alemler, diğer varlıklar ve diğer boyutlar, uzay ve zaman görecelikleri hakkında bu kadar bilgi ve bilimsel veri ile donatılmışken, ölümün ötesinde bir yaşam olduğundan artık bu kadar emin olmuşken, hala sanki sadece bu dünyadaki yaşamlarımıza ve sadece duyularımıza sahipmişiz gibi düşünmek, sadece fizik kanunlarının kabul ettiği sınırları benimseyip hislerimizi ve Allah c.c. varlık bahşettiği sürece sonsuzluğa ait olan ruhlarımızı sırf duyularımızla maddesel olarak göremediğimiz için yok saymak da malesef Allah c.c.  ve ahiret bilgisi ile aramıza giren bir perdedir.


İnsan, sadece bir kez aynaya baksa ve bu kadar kusursuz bir sisteme sahip bedenini bir kez incelese, gerçekten de kusursuz bir tasarım olduğunu ve bu tasarımın kendiliğinden oluşamayacağını kesin bir bilgi ile bilebilir. 


E bu insan kendiliğinden var olamayacağına göre, biri tarafından tasarlandığı ve yaratıldığı gerçeğine kolaylıkla ulaşabilir. Ve bu biri, sadece insanı değil, bütün bu kusursuz evreni, onun aynı kusursuzluktaki işleyiş sistemini de yaratan çok büyük bir kudretin varlığından emin olabilir. Çünkü insan bilir ki, hiç olmayan bir sineği bile tasarlayıp yaratmayı başaracak güce sahip değildir. Sadece var olan şeylerden ilham alır ve maddeyi kullanarak başka bir şekle dönüştürebilir ama hiç var olmayan birşeyi hayal edebilmesi ve tasarlayabilmesi mümkün değildir.


İşte bu yaratıcının varlığına inanabilmeyi başaran insan, O nunla gerçek bir iletişim kurabilmeyi de başarabilir ve Onun bizleri yaratırken varlıklarımıza üflediği ruh dediğimiz gizli  (daha doğrusu üzerini madde ile kendi ellerimizle kapattığımız) varlığımız bilir ki, bu dünya sadece gerçek dünyamızın yani gerçek evimizin ve gerçek varlıklarımızın bir yansıması, bir ilüzyonudur ve burada yaşamlarımız derslerle, öğrenmekle ve anlamakla geçip gidecektir. Asıl yaşamlarımız buradakinden ibaret değildir ve burada yaptığımız iyi ya da kötü şeyler gerçek yerimize bizi vardıracaktır.


İşte bu inanış bize anlatır ki, bu dünyada kendi keyfiyetlerimiz ya da nefsani istek ve eğlencelerimiz için değil, daha iyi ve daha faydalı, daha olgun ve daha bilge olabilmek için öğrenir, çabalar ve yaşarız. 


Bundan daha gerçek ve daha üstün olan ise, gerçeğe ulaşabilme ve yaratıcımız olan ALLAH C.C. ile gerçek anlamda tanışabilme, Ona ulaşabilme ve Onunla Ol'abilme çabasıdır ki bu bizim asıl hedefimizdir.


İnsan olarak bazı ruhsal yeteneklerimiz var evet ve bunları gerçek anlamda kullanabilirsek hepimiz birer şifacı ve enerji uzmanı olabiliriz ancak bu yeteneği kendimize mal etmek yanılgısına düşmemeliyiz çünkü bütün o yetenekler sadece Allah bize ruhlarımızı bahşettiği ve ruhlarımızı bu doğal yeti ile var ettiği için var.


Bizler, verileni unutarak herşeyi kendimizden zannetmek yanılgısına düştüğümüzde yani  kendimizi ilahlaştırdığımızda "Firavun", bütün güç ve kudretin Allah c.c. dan olduğunu ve O na ait olduğunu idrak ettiğimizde "Kul" oluruz. Ve bizler bu dünyaya firavun olmak için gelmedik. Gelmeden önce Rabbimize verdiğimiz: "Seni unutmayacağız" sözü ile bu dünyaya yine O nun tarafından gönderildik.


İşin özü, tüm cümlelerin başına ALLAH' ı koymadıkça, o cümleler daima eksik ve yarım kalacaktır. Dosdoğru yol yalnızca O' nun yoludur ve O Allah ki bizlere dosdoğru yolunun hangisi olduğunu bizzat anlatmıştır.


Artık evrenden değil, onu da yaratan Allah' tan dileyelim. Gerçek sahibimizin huzurunda eğilmek ve O'nun adını anmak özgürlüğünden, gücünden ve onurluluğundan utanmayalım. 


Bilimsel ve materyalist olacağız diye bu gerçek ve dosdoğru inanışı artık eskilerin masalları olarak görmeyi bir kenara bırakalım ve gerçek özümüze dönerek tekrar herşeye kalp gözlerimizle bakmaya başlayalım. 


Bizim yaratıcımız da, koruyucumuz da, sahibimiz de Allah dır arkadaşlar... Yalnız O na kulluk eder, yalnız Ondan yardım isteriz. Yalnız O ndan istemeli değil miyiz?


Şahadet ederim ki Allah' dan başka ilah yoktur. Ve şahadet ederim ki Muhammed O nun kulu ve elçisidir !


Bize gönderilen o kitap Kur' an- ı Kerim gerçektir ve Rabbimiz olan Allah ın her kulu ile tek tek özel sohbetidir. Yeter ki kul kendini ve kendi bilgisini yeterli görerek Rabbine karşı kibre girmesin ve hayatında bir kez eline alıp anladığı dilde okumaktan erinmesin.